Bu köşeden kamu personel sistemin sorunlarını ve çözüm önerilerini sık sık
yazıyoruz. Uzun zaman sonra da olsa önerilerimizin hayata geçmesi bizleri sevindiriyor.
Ancak, vicdanları kanatan öyle konular var ki ısrarla değişim gecik(tiril)iyor.
Bu yazımızda vicdanları kanatan ve acilen çözülmesi gereken üç konuyu izah etmeye
çalışacağız.
1- Kamuya sınavsız eleman alımı acilen masaya yatırılmalıdır
Bu köşeyi takip edenler sınavsız işçi ve memur alımlarının vicdanlarını kanatır
boyutlara geldiğini yazdığımı hatırlayacaklardır. Son dönemlerde basına yansıyan
akrabayı taallukat atamaları işin hangi boyutlara geldiğini göstermeye başlamıştır.
Hele her şey ortalığa dökülse birçok kişi insan içine çıkamayacak hale gelecektir.
Bunların yanında bir de işçi alımlarındaki KPSS şartının esnetilmesi sistemi
ciddi boyutlarda zorlamaya başlamıştır.
Özellikle "Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında Uygulanacak Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin" Taleplerin Kurum tarafından karşılanma
esasları başlıklı 10 uncu maddesinde 2018 yılında yapılan değişiklik adeta sistemin
zembereğini boşaltmıştır.
Yapılan değişiklikle, "kamu kurum ve kuruluşlarının önlisans ve lisans düzeyindeki işçi talepleri KPSS puanıyla, aynı eğitim düzeyindeki münhasıran engelli işçi talepleri EKPSS puanıyla; ortaöğretim ve daha alt eğitim düzeyindeki işçi talepleri ile temizlik hizmetlerinde, güvenlik ve koruma hizmetlerinde, bakım ve onarım hizmetlerinde, eğitim şartı aranmaksızın kömür ve maden işletmelerinin yeraltı işlerinde çalıştırılacaklara ilişkin taleplere gönderilecek adaylar ise noter huzurunda çekilecek kura ile belirleneceği" kuralı adeta sistemi alt üst etmiştir.
Maalesef yapılan değişiklik sonrasında ortaöğretim mezunları ile temizlik, güvenlik ve koruma, bakım ve onarım hizmetleri için KPSS şartı kaldırılmıştır. Bu durum birçok kişinin kulağına hoş gelebilir ama üç veya beş kişilik işçi alımı için binlerce kişinin kura kuyruklarına girmek zorunda kalması ile sınav sonucu yaşanan korkunç bir hayal kırıklığı biz ne yapıyoruz ya da kime ve neye hizmet sorusunu sormayı gerektirmektedir.
Bir taraftan KPSS şartı kaldırılıp, diğer yandan kuradan çıkanları sözlü sınava tabi tutmanın izahını yapmak mümkün değildir. Bu yöntem tek kelimeyle kamu hizmetinde ciddi bir nitelik kaybına ve kayırmacılığa yol açmış ve gereksiz tartışmalara sebep olmuştur. Nasıl olsa KPSS aranmıyor diyen milyonlar ümitlenerek adeta siyasilere akın eder olmuştur. Dolayısıyla acilen bu düzenleme kaldırılmalıdır. Aksi takdirde getirisinden çok götürüsünün olduğu açıkça görülecektir.
Binlerce insanı kura kuyruklarında bekletene kadar objektif olarak yapılan
KPSS sonrasında belirli puan alanlar arasından üç kat adayın sözlü sınava alınması
ve sözlü sınavın da şeffaf olarak yapılması tepkileri azaltacak ve her aday
hakkına rıza göstermek zorunda kalacaktır.
2- Öğretmen alımında yaşanan sorunlar acilen çözülmelidir
Sözleşmeli öğretmen istihdamına ilişkin usul ve esaslara göre KPSS sonucunda
her alan için oluşan puan sıralamasına göre en yüksek puan alandan başlamak
üzere, alanlar için belirlenen kontenjan sayısının üç katı aday sözlü sınava
çağrılmaktadır. 20 bin öğretmen alımı için sözlü sınava 60 bin öğretmen adayı
çağrılmaktadır ki bu rakam oldukça yüksektir. Daha önce de belirtmiş olduğumuz
üzere, kariyer mesleklerinin hepsinde sözlü sınav vardır. Ancak, alınan kariyer
meslek mensubunun sayısı oldukça düşüktür. Öğretmen alımıyla kıyas dahi yapılamayacak
kadar az sayıdadır.
20 bin öğretmen alımı için 40 bin adayın başarısız olması gibi bir sonucun göze
alınması üzerinde çok ciddi kafa yorulması gerekmektedir. Böyle bir sonucun
ister istemez siyasi bir sonucu olacaktır. Özellikle de adayların referans yarışına
göre sonuca yaklaştığı algısı baskın çıkarsa bunun siyasi maliyetinin oldukça
yüksek olacağını düşünüyoruz. Hele hele de yüksek puan alanların geçerli bir
neden olmaksızın elenmesi öfke patlaması oluşturacaktır.
Bize göre öncelikle ve acilen sözlü sınava gireceklerin sayısının düşürülmesi
gerekmektedir 652 sayılı KHK'de üç katına kadar adayın (üç kat zorunlu değildir)
sözlü sınava çağrılmasından bahsedilmektedir. Yönetmelikte ise kontenjan sayısının
üç katı adayın sözlü sınava çağrılmasını zorunlu tutmaktadır. Bu nedenle sadece
Yönetmelikte değişiklik yapılarak sorun çözülebilir.
Bu bağlamda, sözlü sınavdan elenen kişiler sadece hiçbir şekilde öğretmen olamayacak
kişiler olmalıdır ve bir daha da sözlü sınava alınmamalıdır. Daha önce bahsedilen
iki temel unsur arasında yer alan terör örgütü mensubu olup olmadığının araştırılması
ise emniyet birimlerinin görevidir. Aksi takdirde iş cadı avına dönecektir.
Yine bize göre olması gereken ideal sistem ise Eğitim Fakültesi mezunu olmanın
tek başına öğretmen olmaya yetmeyeceği bilinerek öğretmen olabileceklerin daha
sözlü aşamasına gelmeden çok ciddi testlerden geçirilerek öğretmen olabilir
sertifikasının verilmesidir.
Ayrıca, öğretmen adayı belirlenmesinde çarşı ve mahalle bekçisi kadar titiz davranılması gerekmektedir. Çarşı ve Mahalle Bekçiliğine Giriş Sınavı Yönetmeliği'ne göre sözlü sınav komisyonunda psikolog veya rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümü mezunu olan bir kişinin olması zorunludur. Yine çarşı ve mahalle bekçi adayları daha yazılı ve sözlü sınavlara girmeden önce ön sağlık kontrolü komisyonu tarafından haklarında "Çarşı ve Mahalle Bekçisi Adayı Olur" veya "Çarşı ve Mahalle Bekçisi Adayı Olamaz" şeklinde karar verilir. "Çarşı ve Mahalle Bekçisi Adayı Olamaz" kararı verilen adaylar hakkında gerekçe belirtilir.
Hakkında "Çarşı ve Mahalle Bekçisi Adayı Olamaz" kararı verilen adaylar,
sınavın diğer aşamalarına geçemezler.
Görüleceği üzere, çarşı ve mahalle bekçi adayları hakkında uygulanan ön sağlık
kontrolünün benzeri veya daha ilerisi öğretmen adayları hakkında uygulanmalıdır.
Ayrıca, sözlü sınav komisyonunda mutlaka psikolog rehberlik ve psikolojik danışmanlık
bölümü mezunu bulundurulmalıdır. Çünkü, geleceğimizin teminatı olan yavrularımızı
teslim ettiğimiz öğretmen seçiminin çarşı ve mahalle bekçisi seçiminden daha
önemsiz olmadığını düşünüyoruz. Kaldı ki basına yansıyan vahim olaylar öğretmen
adaylarının çok ciddi bir süzgeçten geçirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır.
Elbette eli öpülesi öğretmenlerimizi istisna tuttuğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Sonuç olarak, sözlü sınav olmalı ama sözlü sınavların yapıldığı kamu kurumlarında
olduğu gibi sözleşmeli öğretmen alımında da adayların Meclis koridorlarında
referans peşinde koşmalarının önüne geçilecek objektif kıstaslar getirilmesi
olmazsa olmaz bir kural olmalıdır. Aksi takdirde sözlü sınavlarda yaşananlar,
basında gündem oluşturmaya devam eder ve her sınavda en az 40 bin kişilik büyük
bir küskünler kitlesi oluşur ki bunun da siyasi maliyeti oldukça yüksektir.
Kaldı ki yavrularımıza hak ve adalet duygusunu aşılayacak öğretmenlerimizin
daha mesleğin başında hak ve adalete aykırı hareket etmelerini özendirecek uygulamalardan
kaçınılmalıdır. Sayın MEB Bakanı Ziya Selçuk'un bu konuya bir teşehhüt miktarı
zaman ayıracağını ümit ediyoruz. Unutmayalım ki kaliteli eğitim yüksek vasıflı
öğretmenler vasıtasıyla gerçekleşecektir. Halen görev yapan sıkıntılı öğretmenlerin
sistem dışına çıkarılması gerektiğini hatırlatmaya dahi gerek duymuyoruz.
3- Vatana ihanet, tecavüz vb. nedenlerle memuriyetten çıkarılanlara ikramiye
ödemesine son verilmelidir
Vatana ihanet, tecavüz vb. nedenlerle memuriyet veya diğer kamu görevliliğinden
çıkarılacak kamu görevlilerinden emekliliğini hak edenler, baktılar ki iş ciddileşti
ve ihraç kesinleşti ya da ihraç edildiler, hemen emeklilik dilekçesi vererek
emekli olmakta ve ikramiyesi ile emekli maaşını alabilmektedirler.
İstisnai durumlar haricinde kamu görevinden çıkarılanların emekli maaşlarına
dokunulamaz. Ancak, ikramiye vb. ödemeler kanuni düzenlemeyle ödenmeyebilir.
Nitekim kamu işçilerine belirli hallerin gerçekleşmesinde kıdem tazminatı ödemesi
yapılmamaktadır. Aynı düzenleme neden memurlar ve diğer kamu görevlileri için
olmasın. Ayrıca, 5434 sayılı Kanunda yer alan; Kendisinden aylık bağlanacak,
iştirakçiyi veya emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı alanı kasten
ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu Kanun gereğince
adi malul sayılacak hale getirenlere dul ve yetimlere aylık bağlanmayacağı yönündeki
hükmün geniş kapsamlı incelenmesi gerekiyor. Yoksa vatana ihanet edenlerle tecavüzcüler
ve teröristlere çatır çatır ödeme yapmaya devam etmek zorunda kalırız.
Yine, 5434 sayılı Kanun'da yapılacak düzenlemelerle temsil, görev ve makam tazminatı gibi ödemelerde de değişiklikler yapılabilir. Uluslararası sözleşmelere göre devlete ihanet edenlere veya tecavüzcülere de temsil, görev ve makam tazminatı gibi ödemelerin yapılması zorunludur diye bir kural yoktur. Bu ödemeler tamamen bizim kendi iç düzenlemelerimizdir. Kaldı ki böyle bir düzenleme Meclis'ten büyük bir çoğunlukla geçecektir. Ümit ederiz ki kanayan yaraya merhem olacak bir düzenleme için daha fazla zaman geçirilmeden süreç başlatılır.